ANKARA (Anayurt) - Cinius Yayınevi, keyifle okunacak bir kitabı daha okurlarla buluşturdu. Uzun zamandır edebiyat ile iç içe bir yaşam sürdüren, Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olan ve kitap editörlüğü yapan Çiğdem Tan, ilk romanı “Kahramanım” ile edebiyat dünyasına güçlü bir “Merhaba” dedi.
Çocukluğunun İstanbul'u ve doğup büyüdüğü Tarabya’ya dair anılarını renkli hayal gücü ile zenginleştirip ustaca harmanlamayı başarabilen Çiğdem Tan, romanının tüm editöryel çalışmalarını da kendisi gerçekleştirdi. Eserin içinde yer alan beş sayfadan derlediği "İnsan Güzeldir" isimli öykü ile 7. Fakir Baykurt Öykü yarışmasında dereceye girerek üçüncü oldu. 4 yaşındaki bir kız çocuğunun gözünden hayatı anlamaya, anlamlandırmaya, yorumlamaya çalışan “Kahramanım”; 1980’lerin küçük bir şehir köyünden yansıtılan duygu yüklü bir öykünün içine gizlenmiş onlarca farklı yaşamı, öykünün başkahramanı Bahar’ın samimi, sade ve duru anlatımıyla okurla buluşturdu. Bir çocuğun dilinden hayata, topluma, 1980’lere ayna tutan “Kahramanım”; birbirinden farklı yaşam tarzları sürdüren insanların bir arada bulunduğu Tarabya’ya dair, Bahar'ın anılarını da ustaca kurguluyor. Eserini “Son Üstadım” dediği, Türk edebiyatının köşe taşlarından, büyük usta Hâlid Ziya Uşaklıgil’e atfeden yazar Çiğdem Tan, ilk romanı “Kahramanım”ı ve edebi serüvenini anlattı. Çiğdem Hanım, sizi tanıyabilir miyiz? İstanbul doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme ve Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinden mezunum. 39 yaşındayım. Editör olarak çalışıyorum, İstanbul’da yaşıyorum. Kendi küçük, sakin dünyamda, ülkemin sorunlarına kafa yoran, hayvanlarla vakit geçirmekten mutlu olan, Atatürk ilkelerine ve ülkesine gönülden bağlı bir vatandaş olarak hayatımı sürdürüyorum. Ve yazıyorsunuz… Evet, hep işin mutfağında olduğum için vitrin kısmıyla ilgili sözcüklere dilim henüz alışamadı. Yazıyorum bir de… Yazarım. Ne zamandır yazıyorsunuz? Öğrencilik yıllarımda sözel derslerde hep daha başarılıydım. Kendimi yazarak daha iyi ifade edebiliyor, duygu ve düşüncelerimi kaleme almaktan mutlu oluyordum. Okuma yazma öğrendiğim zaman itibariyle yazmak hep hayatımın bir parçasıydı ancak tümüyle bu alana yönelmem birkaç yıl evvel gerçekleşti. Öncesinde elektrik-taahhüt işleri ile ilgili şirketlerin satış-pazarlama departmanlarında orta düzey yönetici olarak görev alıyordum. Gün geldi, yaşamımı revize etmem gerektiğini fark ettim. Sizi bu alana yönlendiren, tetikleyen ne oldu? “Neden yazıyorsunuz?” sorusunun sanırım tek bir cevabı yok. Zülfü Livaneli der ki “Yazı, insanoğlunun ölümsüzlüğe karşı bulabildiği yegâne çözümdür.” Sanırım ardımda bir şeyler bırakabilme güdüsü, beni tetikleyen faktörlerin başında geliyor. Yine derdini anlatabilme işidir yazmak. Bir şeylere kafa yoran ancak tek başına bir çözüm bulamayacağını bilen insanlar, genellikle duygu veya düşüncelerini yayarak o konuda duyarlılık oluşturmaya çalışırlar. Ve tabii ki edebi haz. Özenli bir üslup ve özgün bir içerikle ilmek ilmek örülmüş cümleler kurabilmek, bunu yaparken duyguyu karşı tarafa tüm gerçekliğiyle yansıtabilmek bana büyük bir mutluluk veriyor. Sevdiğim işi yapmak, derdimi anlatmak, ardımda bir şeyler bırakacağımı bilmek, günden güne daha çok geliştiğimi görmek… Hepsi benim için önemli. Kahramanım, ilk kitabınız değil mi? Evet, yayımlanan ilk kitabım. Ancak ondan önce kaleme alınmış bir romanım daha var. İsmi Saklı Hikâyem. Onu da bu yılın son aylarında okurla buluşturmayı planlıyorum. Neden önce ilk tamamlananı yayımlamadınız? Saklı Hikâyem daha güncel, edebi dili daha derin, hemen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir aşk romanı. Ticari ve edebi beklentiyle hareket etsem, sıralamaya göre gitmem daha kârlı olabilirdi çünkü Kahramanım’ın dili Saklı Hikâyem’e göre çok daha sade, konusu da daha öznel. Yine de Kahramanım daha bir benimdi, en samimi kelimelerimle “Merhaba,” demek istedim. Kahramanım’da kendi hayatınızı mı yazdınız? Genelleme yaparak bilmişlik taslamak istemem ama sanırım yazarların birçoğu, özellikle yazmaya başladığım ilk yıllarda kendi yaşamından bolca esinlenir. Benim de öyküdeki Bahar’ınki kadar travmatik olmasa da çocukken bir tedavi sürecim olmuştu. Bu noktada bir çocuğun hezeyanlarını, yaşadıklarım ve gördüklerimden örnek alarak geliştirdiğimi belirtmeliyim. Yine öyküdeki Bahar gibi, ben de Tarabya’da doğup büyüdüm. Bildiğim sokaklardan, bildiğim hayat tarzlarından ipuçları almak, onları kurgularla güçlendirmek de elimi büyük ölçüde güçlendirdi. Ancak Bahar ben değilim. Bahar, dünyayı ve kendini tanımaya başladığı yıllarda hasta olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş yüz binlerce çocuğun toplamı, kurgusal bir karakter. Harutyan isimli bir tanıdığım olmadı örneğin. Rosemary de bu topraklara gönül vermiş binlerce azınlıktan sadece biri. Ben henüz kendisi ile tanışmadım. O Bahar’ın Rosemary’si, benim değil… Öyküde birden çok hikâye var değil mi? Evet, postmodern romanın temel özelliklerindendir bu. Ana metnin etrafında, hem ona bağlı hem de kendi içinde bağımsız birçok alt öykü barındırır. Bunu denedim. Zamanı esnek kullanmam bana bu özgürlüğü tanıdı. Umarım daha iyilerini yazabilmem için, güçlü bir dayanak olur Kahramanım. Yine önsözde öyküyü dokuz günde yazdığınız belirtiliyor… 182 sayfalık bir kitap dokuz günde yazılabilir mi? Dokuz günde bir kitap yazılabilir mi, bilemiyorum. Yazanlar vardır belki… Ben kendi serüvenimi anlatayım: Aslında ilk gün oturup ben böyle bir öykü yazacağım, böyle ilerleyecek, dokuz gün sonra da böyle bitecek gibi bir planlama yapmamıştım. 2014 yılının Kasım ayıydı. İşten yeni ayrılmıştım, yalnız yaşıyordum, duygusal olarak hassas bir dönemden geçiyordum. Bilgisayarı kucağıma alıp yazmaya başladım. Kaç saat oturdum bilemiyorum. Kendime geldiğimde gece yarısıydı. Ertesi gün de devam ettim, ertesi gün de… Dokuz gün boyunca evden dışarıya bir adım bile atmadım. Daha evvel, başka başka zamanlarda yazdığım küçük hikâyeleri de içine ala ala ilerledim ve dokuz günün sonunda Kahramanım, ana çerçeveleri tamamlanmış bir öykü olarak karşıma çıktı. Tabii ki sonrasında üzerinde yüzlerce değişiklik yaptım. Eklemelerim, çıkarmalarım oldu. Son şeklini alması için aylar gerekti. Kahramanım’a dönecek olursak, içinde pek çok farklı hayat da var. Kahramanım tam olarak ne anlatıyor? Kahramanım, “ben” dili ile anlatılan, anı türünde kaleme alınmış bir roman. Öykünün anlatıcısı Bahar isimli bir kız çocuğu. Bahar, şiddetli eklem ağrıları olan bir çocuk. Yoğun bir tanı ve tedavi süreci geçiriyor ancak o kadar küçük ki yaşadığı pek çok şeyi anlayamıyor ve hep kendince yorumluyor. Bu noktada tedavilerin psikolojik destek ile birlikte yürütülmesinin önemini vurgulamaktı hedefim. Yine büyümeye başladığı yıllar içinde, eğitim alanında da pek çok sıkıntı yaşıyor çünkü kanunlar kronik hastalığı olan yahut uzun süre tedavi gören çocukları, sağlıklı çocuklarla aynı sınav süzgecinden geçiriyor ve onlara hiçbir imtiyaz tanımıyor. Bu noktada da eğitim sistemine eleştirel bir bakış açısı yansıttım. Tüm bunlar vuku bulurken, Bahar küçük bir şehir köyü olan Tarabya’da yaşıyor. Tarabya, hem en zenginlerin hem de en fakirlerin bir arada yaşadığı bir yerdi seksenlerde. Yine birçok inançtan insanı bir arada barındırıyordu ki hâlen öyle. O birbirinden farklı kimliklerle Bahar’ın yolunu ara ara kesiştirdim, yine Bahar’ın bakış açısıyla onların yaşamını yorumladım. Şair Orhan Veli’nin izinden gidip sıradan insanların anlamlı öykülerini resmetmeye çabaladım. Toparlayacak olursam, hiçbir sınavın hayatta kalma sınavından, hiçbir başarının da hayatta kalmaktan daha büyük olmadığını anlatmaya çalıştım. Bunu yaparken de insan manzaralarını aralara serpiştirdim. Ve bir ödül aldınız… Evet, Kahramanım’da yer alan o insan hikâyelerinden üçünü, beş sayfalık bir kısa öykü olarak derledim, “İnsan Güzeldir” ismini verdim. Harutyan, Abdi ve Rosemary’nin yaşam öyküleriydi İnsan Güzeldir’de anlatılan. 7. Fakir Baykurt öykü yarışmasında, 600’e yakın eser arasında üçüncü oldu güzel kahramanlarımın öyküsü. Romanın tamamı ile katılacağım çeşitli yarışmalar da var, oralardan da güzel sonuçlar çıkacağına inanıyorum.
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.